Formaliteler başlamış, ilk ev ziyareti. Iceri giriyoruz ve oturuyoruz. Tanışma faslından sonra samimiyet, ve hos seda. Melek gibi insanlar. Muhabbet güzel. Soru cevap seklinde devam ediyor fasıl.
- "Siz Bostancı'da oturuyorsunuz dimi" diye ansızın gelen bir soru.
Soruyu bana mı sordu acaba. Evet, bana yönetilmiş gibi, ama bu nerden cıktı şimdi. Soluma bakıyorum, cevap yok.
- "Yok efendim, biz Hırka-i şerifteyiz."
Aradan bir süre geciyor. Derinlerden gelen bir soru.
- "Siz Bostancı'da oturuyorsunuz dimi".
şasırmamak elde değil ama yaşlı insan, olur böyle. Cevap vermek bana düstü :
- "Yok efendim, biz Hırka-i şerifte oturuyoruz."
Muhabbete devam. Saate baktım, epey olmuş. Bu ilk buluşma, ayrılma vakti geldi gibi. Izin istiyecegiz, o soru geliyor yine:
- "Siz Bostancı'da oturuyorsunuz dimi".
- "Yok efendim, biz Hirka-i şerifte oturuyoruz."
Ve ayrılıyoruz.
Aradan aylar geciyor. Kafamda bir sürü cevabı bulunmamış sorular var. Ve ansızın jeton düsüyor. O soru bütün soruların anahtarı oluyor birden. Adamın icine doğmus. Ve taşlar yerine oturuyor.
Hisseye gelince: - Büyüklerin sorusunu iyi dinle, hafife alma çünkü cevabını da veriyor onlar.