22 Aralık 2012 Cumartesi

Istanbul'da ahbap

Istanbul'da zaman ne hoş ne yamandır
Yiıdız, Emiran, Eyüp hepsi birer mekan-ı candır.
Göz için hoştur amma gönül için bahane,
Bu mısralar ahbabıma selamdır.

21 Aralık 2012 Cuma

Kıssadan hisse

Formaliteler başlamış, ilk ev ziyareti. Iceri giriyoruz ve oturuyoruz. Tanışma faslından sonra samimiyet, ve hos seda. Melek gibi insanlar. Muhabbet güzel. Soru cevap seklinde devam ediyor fasıl.
- "Siz Bostancı'da oturuyorsunuz dimi" diye ansızın gelen bir soru.
Soruyu bana mı sordu acaba. Evet, bana yönetilmiş gibi, ama bu nerden cıktı şimdi. Soluma bakıyorum, cevap yok.
- "Yok efendim, biz Hırka-i şerifteyiz."  
Aradan bir süre geciyor. Derinlerden gelen bir soru.
- "Siz Bostancı'da oturuyorsunuz dimi".
şasırmamak elde değil ama yaşlı insan, olur böyle. Cevap vermek bana düstü : 
 - "Yok efendim, biz Hırka-i şerifte oturuyoruz."  
Muhabbete devam. Saate baktım, epey olmuş. Bu ilk buluşma, ayrılma vakti geldi gibi. Izin istiyecegiz, o soru geliyor yine:
- "Siz Bostancı'da oturuyorsunuz dimi".
- "Yok efendim, biz Hirka-i şerifte oturuyoruz."  
Ve ayrılıyoruz.
Aradan aylar geciyor. Kafamda bir sürü cevabı bulunmamış sorular var. Ve ansızın jeton düsüyor. O soru bütün soruların anahtarı oluyor birden. Adamın icine doğmus. Ve taşlar yerine oturuyor. 
 Hisseye gelince: - Büyüklerin sorusunu iyi dinle, hafife alma çünkü cevabını da veriyor onlar.  
  

Kelam

eskilerden.....
Bir hatimsiz gidersem bu dünyadan,
nice olur öğrenmeye harcadıgım zaman.
Hele birde  molla ise sıfatım,
nice olur benim dünyadaki şerefim şanım.

Yaranmak değildir benim bundan amacım.
Hamdolsun, Rabbim hariç, hiç kimseye muhtacım.
Eğer başlamışsam bir Hatm-i Kur-an,
bilin ki tek bile olsa, sevaba ihtiyacım.

2 Aralık 2012 Pazar

Düşün

Bir gün çıkarda biri, kalırsa gözlerin
Onu ürkütme sakın, anlatamadıklarınışün
Sende birgün yaşadın, bakışlara kandın
O bakışlarışün, birde onu düşün.

şün sanada bir gün iyisin der, kalırsın
Lal olmus gönüllerin tercümanını ararsın
Övülmeye layiktir o, ısık saçar gönlüne
Lakin tekdir o, sende degerlisin der kalırsın.  


30 Kasım 2012 Cuma

Gündem

Bundan tam 4 ay önce Ataşehirde ki yeni camiinin mimarisini yorumlamıştım : 
 "Ataşehirde Mimar Sinanin anısına onun yapığı camileri anımsatan cami yapılmış...
Ben onu bunu bilmem; yaptıgın şey ya duruşuyla, tekniğiyle zamana ve mekana uyum sağlayacak, yada öyle bişi yapacan ki zaman ve mekan ona uyum sağlayacak. Mimar Sinan bu duruma kimbilir ne derdi? "Sizi taklitçiler sizi..."
 
Belli ki kulaktan kulağa Fatih Altaylı'ya ulaşmış, o da gecen gün köşesine taşımış : 
 "Türk Müslümanları bugün de aynı "ilerici" anlayışla hareket etmek, en iyisi, en moderni, en farklısı ne ise onu bulup yaptırmak zorundadır. İstanbul'a bir damga vurulacaksa böyle vurulmalı. 500 yıl sonra yapılan taklitlerle değil. Bu taklitleri yapacaksanız Anadolu'da Sinan eserleri olmayan kentlere yapın.Ama yarım bin yıl sonra. Sinan'ın karşısına taklitlerini dikerek değil”

http://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli/795979-cakma-sinanciklar

25 Kasım 2012 Pazar

Paşalımanı

Ne kayık sırası var, ne gemi kalkar bu limandan
dalgalar maziyi, yakamoz atiyi çizerken
paşalar kahkahaları kaldırır
bardakları indirir birden.

22 Kasım 2012 Perşembe

O şehir



 

Bulamadım hala o özlü sözleri
O anlamlı  işareti göremedim
Coşku dolu edaları
Kitaptaki tabirleri bulamadım

Yazamadım hala o şiirleri
O iki cümleyi kuramadım
Yerinde değimleri
Edebi tarzları yazamadım

Duyamadım hala o mükemmel ifadeyi
Inleten çalgıyı çalamadım
Ifşa eden itirafları 
O doruktaki nağmaleri duyamadım.

21 Kasım 2012 Çarşamba

 

Muradiye

Muradiye Kulliyesini dolaşırken, birden
beliriverdiler Mahidevran ve Şehzade Mustafa. 
Orhan ise ikisinin arasında.
Ikiside canlanıverdi gözlerimde.
Ve diger gözüm Hürrem Sultanı aradı o an.
Nereden bakıyordu acaba bize o kızıl sultan ...

20 Kasım 2012 Salı

Amcamın güzel şiirine teşekkür:



Gönül bahçesinden bu bir demet fesahat-u laf
Diyarlardaki beşere ilaç gibi geldi
Kokladıkca belli eder; bu mukteza-yi hal ü makam
Anladım ki severden severe geldi
 

19 Kasım 2012 Pazartesi



Gül ile bülbül

Gül ile bülbül edermiş hacet
Vuslata hasret ile yanarsa  şayet
Menkibeler derlenmiş bu hale farzet
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Bülbül olmuş güle talip
Göze almış herşeyi terkedip
Lakin gülün derdine olmamış derman
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Gül istermiş heryeri gülistan
Kendine şayan kendine meyan
Bülbülü takmaz aleme seyran
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Bil bu hal degildir aşk-ı figan
Aşık ile maşuk halidir ferman
Sen ki istersin bu hale devam
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Bülbül ister ecrine aşuk
Aşk ile erermis muradına aşık
Aşk olsun derler  bu duruma maşuk!
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Sevgide sevgi derler dururlar
Gülde yoksa sevgiden durumlar
Boşa kürek ceker durur yorumlar
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Saygıdır sevginin başı a benim gülüm
Sende yoksa ne yapsın canım bülbülün
Ne varsın ne yoksun sen sümbülüm
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Sadakat arar arar durursun
Ne sevgi ne saygı alır verirsin
Senin haline bülbülün dilinde hercai denilsin
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman

Bilki sana alemin gül deyip gülüşü
Hatırlatır üzümün bagını sana birgün soruşu
Bülbülün olmasa gözü, nedir gülün duruşu
Gönül ise şayet, gel derman, gel derman